19 Ağustos 2009 Çarşamba

Müzik Değişti !

Günümüze kadar birçok müzik akımı, birçok tarz zamane gençlerini etkiledi. Bir tarzın adamı olmak, bir akıma bağlı kalmak hep gençler için önemli bir olgu oldu. 70’lerde farklı, 80’lerde farklı, 90’larda farklı tarzda müzikler bir şekilde liderlik ettiler. Gençlerin kıyafetlerinden saçlarına, konuşmalarından duruşlarına kadar bir hayli etkilediler. Bu etkileşimden doğan gruplaşma ise en çok sanatçıların tek bir hedef kitleye hitap etmesine neden oldu. Günümüze gelindiğinde ise böyle bir gruplaşma pek fazla söz konusu değil, yapılan albümler, söylenen şarkılar hemen hemen her yaştan her kesimden insana hitap edebiliyor.

Çeşitliliğin getirdiği seçme özgürlüğü ile insanlar daha farklı tınılara alışmaya, farklı tarzları da dinlemeye başladılar. İyi yanları da olan bu çeşitlik aslında müzik kavramının yozlaşmasına, iki notayı bir araya getirenlerin, iki kelime yazanların şarkı yapmasına, otomatik olarakta müzik piyasasının çivisinin çıkmasına yol açtı. Dinleyici, her geçen gün hatta dakika bir yenisi türeyen şarkıcıların ve ne olduğu belli olmayan grupların gölgesinde damak zevkine uygun elle tutulur, gözle görülür kalitede müzik yapan sanatçı ve grupların ürünlerine hasret kalır hale geldi.

Yıl 2004: Tam umudumuzu kaybettiğimiz sırada “Müzik Değişiyor” diyerek bir grubun albümü raflarda yerini aldı. “Bir kadın çizeceksin onun gibi bırakıp gitmeyecek” diye ortalığı kasıp kavurmaya başladılar. Biz farklıyız diye albümde, grupta adeta bağırıyordu. Her dükkânda, her arabada, her radyoda şarkıları çalmaya ve her kanalda da klipleri dönmeye başladı. Müzik güzeldi, sözler güzeldi, klip güzeldi. Röportajlar, programlar derken, bir maNga furyası aldı başını gitti. Küçücük çocuktan tutunda, anneanneler dedeler bile bilir oldu onları. Gün geçtikçe albümdeki şarkılar herkesin dilinde dolaşır oldu. Tüm parçalar çok güzeldi ama güzel oldukları kadar da özgünlerdi. Albümün her tınısı, şarkılarda geçen her sözü ayrı bir özgünlükteydi. Sanki birilerinin anlatamadığı şeyleri onlar anlatmış, birilerinin yapamadığı şeyleri onlar yapmış gibi gözümüz, kulağımız, elimiz, kolumuz oldular. İnsanlar albüme o kadar ilgi gösterdiler ki yüksek satış rakamıyla Altın Plak sahibi oldular.

Elbette bu maNga’nın ilk ödülü değildi. Yolculuklarına Ankara’da başlayan, 2002 yılında katıldıkları Sing Your Song beste yarışmasında 2. olan grup birçok ödüle layık görüldü. “En İyi Çıkış Yapan Grup” dalında Hürriyet Altın Kelebek sahibi oldular. Bunun yanı sıra “En İyi Grup” , “En İyi Klip”, “En İyi Animasyon Klip”, “En İyi Performans”, “En İyi Rock Grubu”, “En İyi Alternatif Grubu” dallarında da saygın kurum ve kuruluşlardan ödüller aldılar. Grubun çıkış parçası olan “Bir Kadın Çizeceksin” ise dünyaca ünlü oyun firması EA Sports’un Fifa 2006 oyununun soundtrackine dâhil edildi.

Başarılı albümlerini turnelerle süsleyen grup, Anadolu’nun birçok yerinde konser vererek, her kesimden ve her yaştan insanla beraber şarkılarını seslendirdi. Daha sonra uzun süreli bir sessizliğe bürünen grup Nisan ayının ortasında yeni albümleri olan Şehr-i Hüzün’ü çıkardı. Müzik prodüktörlüğünü Haluk Kurosman’ın yaptığı aynı zamanda grubun gitaristi Yağmur’un da prodüktör yardımcılığını yaptığı albüme bir çok değerli sanatçı katkıda bulundu. İstanbul Kanatlarımın Altında filminin müziklerinden tanıdığımız Tuluyhan Uğurlu , Cartel’den tanıdığımız Alper Aga , Vega’dan Tuğrul Akyüz ve Deniz Özbey Akyüz , Gripin’den Birol Namoğlu gibi bir çok sanatçı katkılarını esirgemedi.Piyano ve Ney’in muhteşem birleşimini çoğu şarkılarında altyapı olarak kullanan gruba Ney’de Yağmur’un babası Ali Sarıgül eşlik etti.Özellikle ilk albümlerine oranla daha bir slov olan bu albümde dinleyicinin her tadı , her rengi yakalaması kaçınılmaz.Sözlerde Ömer Hayam’a , Karacaoğlan’a bile rastlanırken müziklerde de tasavvuf sanatının içimize işleyen melodilerini duymak mümkün. Zaten albümü dinlemeye başladığınızda sizi selamlayan “Gün Doğumu” parçası buna en güzel örnek. Önce piyano sonra ney sizi alıp başka diyarlara götürüyor, gün doğarkenki benzersiz manzara gözünüzde canlanıyor ve zihninizde oluşturduğunuz bu büyülü atmosfer ile birlikte tam anlamıyla bir yolculuğa başlıyorsunuz. Derken farklı tınılar eşliğinde “Beni Benimle Bırak” karşılıyor sizi ve onunla birlikte başka bir dünyada buluyorsunuz kendinizi, zaman kavramını unutuyorsunuz, yer kavramı da mantıksız gelmeye başlıyor. Tam ruhen ve zihnen rahatlayıp, kendinizi bu dünyaya ait hissetmemeye başladığınız anda “Dünyanın Sonuna Doğmuşum” ile irkilip kendinize geliyorsunuz. Bu adamlar haklı demeden edemiyorsunuz. Günlük gerçekleri yüzünüze çarpışlarına bir nevi hayran oluyorsunuz ki hayran kalmamak elde değil. Daha sonra kafanıza bir şeyler dank etmeye başladığında “Cevapsız Sorular” adlı parça giriyor devreye ve birden geride kalan olduğunuz tüm anlar birer birer zihninizi zorluyor tam bu parçanın etkisinden kurtulmaya çalıştığınız bir anda Alper Aga ile seslendirdikleri “Evdeki Ses” yüzünüze kocaman bir gülümseme yerleştiriyor.

Yüzünüzdeki gülümseme “Her Aşk Ölümü Tadacak” ile yerini daha buruk bir ifadeye bırakıyor. O sırada “Şehr-i Hüzün” çalmaya başlıyor ve şarkıyla beraber bir hüzün seli size hakim oluyor.“Şehr-i Hüzün” parçasının ardından “Hayat Bu İşte” ile bir düşünce alıyor sizi. Yaşamak için neden ararken ölmek için bir neden bulduğunuz anlar hatırınıza geliyor.(Hepimizin umutsuzluktan kıvrandığı bu tür anlar olmuştur.)Bu anlarla boğuştuğunuz sırada Karacaoğlan’ın muhteşem dörtlüğü ile “Üryan Geldim” parçası size bu fani dünyanın aslında ne kadar boş olduğunu anlatıyor. Sonrasında başlayan “Tek Yön Seçtiğin Tüm Yollar” ise depresif bir ruh halinde olduğunuz zamanları özetliyor size. Yolculuğunuzun sonuna yaklaştığınız sıralarda “Gecenin Ritmi” başlıyor, ardında ise Ömer Hayam’ın “Ey kör anla bu yer bu gök boş” diye başlayan dizeleri “Hepsi Bir Nefes” parçasında karşınıza çıkıyor ve alınan her nefesin değerini anlamanıza, hayatın yaşadığınız andan ibaret olduğunun farkına varmanıza yardımcı oluyor. Tam hayatın ötesini de düşünmeye başladığınız sırada “Sessizlik Sona Erdi” ile grubun günümüzde olan biten ve yanlış giden her şeye karşı söze döktüğü isyanına ortak oluyorsunuz. Bu çığlık çığlığa isyanları gözlerinizi açmanızı sağlarken bir yandan da çalmaya başlayan “Kaçamak Faslı” duygularınıza eşlik ediyor. Sonrasında çalan “Alışırım Gözlerimi Kapamaya” ise hayattaki yalanlara ne kadar kolay kandığınızı ve hayatın tozpembe gibi bir durumu olmadığını size bir kez daha hatırlatıyor. Yolculuğunuzun son durağı olan “Gün Batımı” parçası ise Ferman’ın müthiş vokali ile sizi duygularınıza hâkim olamayacağınız bir hale sokuyor ve albüme son noktayı koyuyor.

Albümü bir kere dinledikten sonra bir daha dinleyesi geliyor insanın, sizde uyandırdığı duygular her dinleyişinizde ayrı bir vurgu yapıyor zihninize. Ne kadar farklı vurgu yaparsa yapsın albümün özünde barındırdığı hissiyat hiç değişmiyor.

Hatta daha açık konuşmak gerekirse bu albüm bana tam anlamıyla bir insan hayatını anlatıyor gibi geliyor. Doğum, yaşam ve ölüm. Bence bu albümün en kısa şekilde anlatımı budur. Siz hissettiklerimi hisseder misiniz, düşündüklerimi düşünür müsünüz bilemem ama albüm ile ilgili söylediklerimde en ufak bir abartı payı yok, gönlümce albümden bana kalanları paylaştım sizlerle.

Son olarak, hani günlük hayatta çok kullanılır, hep derler ya hiç bir şey 4 4’lük değildir diye. Yanılıyorlar. Bu grup 4 4’lük bu şarkılar, bu albüm 4 4lük ayrıca şunu da ekleyeyim bu yazdıklarımı Ankara konseri sonrasında sıcağı sıcağına yazıyorum ve şunu da gururla söylüyorum performansları da 4 4lük. Mutlaka albümlerini alın, şarkılarını dinleyin ve mutlaka hayatınızda en azından bir kere maNga konserine gidin. Pişman olmayacaksınız ;)


Günün Sözü(Bu sefer dörtlük halinde):


"Ey kör!Bu yer, bu gök, bu yıldızlar,boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!"

Ömer Hayyam


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder