30 Ağustos 2009 Pazar

30 Ağustos Zafer Bayramı

Önemi tartışılmaz bir gün bu.Bizim biz olmamızın , bu güzel topraklar üzerinde yaşamamızın en büyük nedeni belkide.Özgürlüğün , bağımsızlığın ve ZAFER'in simgesi bugün.Bugün binlerce şehitin gözü yaşlı annelerin , yaşlarının dindiği ve şehitlerimizin kanının yerde kalmadığı gün.Bugün işte o gün! 30 Ağustos Zafer Bayramı hepimize kutlu olsun.Nice bayramlara barış, huzur ve zaferlerle...
Günün Sözü:

"Yutta sulh , cihanda sulh."

M.Kemal ATATÜRK



svglr.
mrv.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Ve Tanrı Onu Yarattı..

Yıllar önce(1979), bugün dünyaya gelen ve o zamanlarda bugün elde edeceği başarıdan habersizce ağlayan bir bebekti o. Ailenin sanatsever olması ve onun müzik yeteneğini farketmesi elbette onun en büyük artısı oldu. Müzik ile başlayan yaşantısı ,müzik ile devam etti.Ruhundaki müzik büyüdü, büyüdü ve büyüdü.Öyle bir hal aldı ki bir sonraki çalışmasını binler hatta milyonlar merakla bekler oldu.Öyle bir hal aldı ki yepyeni bir müzik anlayışını kazandırdı bizlere ve öyle bir hal aldı ki onun müziği; kulağımıza , kalbimize ve hatta ruhumuzun derinlerine hitap eder oldu.Ağlarken üzüntümüzü azalttı , gülerken sevincimizi arttırdı.Coşkumuzu , öfkemizi , nefretimizi, neşemizi , kederimizi o eşsiz melodilerle perçinledik.Sustuğumuz anlarda dilimiz,görmediğimiz zamanlarda gözümüz,duymadığımız zamanlarda kulağımız, yardım istediğimiz zamanlarda ise desteğimiz oldu.Onun müziğiyle , onun emek verdiği şarkılarla farklı tatlar kazandı damağımız.Bizler farklı kimliklere büründük. Farklı zamanlara yolculuk yaptık.Farklılaştık.Biz onu çok sevdik.Halini , tavrını ve en çokta müziğini.(Hatta ben müziğine aşığım diyebilirim.)O da hiçbir zaman bu sevgimizi karşılıksız bırakmadı.Müzik denince , farklılık denince aklıma ilk gelen isim o ve kendisi gerçek bir deha.Dehalık bir yana,tam bir mucit -ki icadıda besteleri. Biz o eşsiz bestelerini yere göğe koyamıyoruz.El üstünde tutup, baş tacı olarak sabah akşam dinliyoruz , dinlettiriyoruz.
Bize kattıkları ve katacaklarından ötürü teşekkürü kesinlikle hakediyor.Ama teşekkürün en büyüğü böyle bir evlat yetiştirdikleri için, onun yoluna taş koymayarak hep destek oldukları için ailesine elbette.

İyi ki varsın Yağmur Sarıgül.İyi ki doğmuşsun.Attığın atacağın her adım seni bir nebze daha ileriye götürsün.Mutlulukların katlansın , üzüntülerin azalsın.Sağlıkla, başarıyla , huzur ve mutlulukla nice yaşlara.Herşey gönlünce olsun.Ne bizi nede sevenlerini ışığından mahrum etme.Müziğin daim olsun.

Günün Sözü:

Müzik öyle bir denizdir ki, ben paçaları sıvadım hala içine giremedim.

Dede Efendi


designed by mrv.
Fotoğraf için Ali Sarıgül'e teşekkürler.



svglr.
mrv.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Müzik Değişti !

Günümüze kadar birçok müzik akımı, birçok tarz zamane gençlerini etkiledi. Bir tarzın adamı olmak, bir akıma bağlı kalmak hep gençler için önemli bir olgu oldu. 70’lerde farklı, 80’lerde farklı, 90’larda farklı tarzda müzikler bir şekilde liderlik ettiler. Gençlerin kıyafetlerinden saçlarına, konuşmalarından duruşlarına kadar bir hayli etkilediler. Bu etkileşimden doğan gruplaşma ise en çok sanatçıların tek bir hedef kitleye hitap etmesine neden oldu. Günümüze gelindiğinde ise böyle bir gruplaşma pek fazla söz konusu değil, yapılan albümler, söylenen şarkılar hemen hemen her yaştan her kesimden insana hitap edebiliyor.

Çeşitliliğin getirdiği seçme özgürlüğü ile insanlar daha farklı tınılara alışmaya, farklı tarzları da dinlemeye başladılar. İyi yanları da olan bu çeşitlik aslında müzik kavramının yozlaşmasına, iki notayı bir araya getirenlerin, iki kelime yazanların şarkı yapmasına, otomatik olarakta müzik piyasasının çivisinin çıkmasına yol açtı. Dinleyici, her geçen gün hatta dakika bir yenisi türeyen şarkıcıların ve ne olduğu belli olmayan grupların gölgesinde damak zevkine uygun elle tutulur, gözle görülür kalitede müzik yapan sanatçı ve grupların ürünlerine hasret kalır hale geldi.

Yıl 2004: Tam umudumuzu kaybettiğimiz sırada “Müzik Değişiyor” diyerek bir grubun albümü raflarda yerini aldı. “Bir kadın çizeceksin onun gibi bırakıp gitmeyecek” diye ortalığı kasıp kavurmaya başladılar. Biz farklıyız diye albümde, grupta adeta bağırıyordu. Her dükkânda, her arabada, her radyoda şarkıları çalmaya ve her kanalda da klipleri dönmeye başladı. Müzik güzeldi, sözler güzeldi, klip güzeldi. Röportajlar, programlar derken, bir maNga furyası aldı başını gitti. Küçücük çocuktan tutunda, anneanneler dedeler bile bilir oldu onları. Gün geçtikçe albümdeki şarkılar herkesin dilinde dolaşır oldu. Tüm parçalar çok güzeldi ama güzel oldukları kadar da özgünlerdi. Albümün her tınısı, şarkılarda geçen her sözü ayrı bir özgünlükteydi. Sanki birilerinin anlatamadığı şeyleri onlar anlatmış, birilerinin yapamadığı şeyleri onlar yapmış gibi gözümüz, kulağımız, elimiz, kolumuz oldular. İnsanlar albüme o kadar ilgi gösterdiler ki yüksek satış rakamıyla Altın Plak sahibi oldular.

Elbette bu maNga’nın ilk ödülü değildi. Yolculuklarına Ankara’da başlayan, 2002 yılında katıldıkları Sing Your Song beste yarışmasında 2. olan grup birçok ödüle layık görüldü. “En İyi Çıkış Yapan Grup” dalında Hürriyet Altın Kelebek sahibi oldular. Bunun yanı sıra “En İyi Grup” , “En İyi Klip”, “En İyi Animasyon Klip”, “En İyi Performans”, “En İyi Rock Grubu”, “En İyi Alternatif Grubu” dallarında da saygın kurum ve kuruluşlardan ödüller aldılar. Grubun çıkış parçası olan “Bir Kadın Çizeceksin” ise dünyaca ünlü oyun firması EA Sports’un Fifa 2006 oyununun soundtrackine dâhil edildi.

Başarılı albümlerini turnelerle süsleyen grup, Anadolu’nun birçok yerinde konser vererek, her kesimden ve her yaştan insanla beraber şarkılarını seslendirdi. Daha sonra uzun süreli bir sessizliğe bürünen grup Nisan ayının ortasında yeni albümleri olan Şehr-i Hüzün’ü çıkardı. Müzik prodüktörlüğünü Haluk Kurosman’ın yaptığı aynı zamanda grubun gitaristi Yağmur’un da prodüktör yardımcılığını yaptığı albüme bir çok değerli sanatçı katkıda bulundu. İstanbul Kanatlarımın Altında filminin müziklerinden tanıdığımız Tuluyhan Uğurlu , Cartel’den tanıdığımız Alper Aga , Vega’dan Tuğrul Akyüz ve Deniz Özbey Akyüz , Gripin’den Birol Namoğlu gibi bir çok sanatçı katkılarını esirgemedi.Piyano ve Ney’in muhteşem birleşimini çoğu şarkılarında altyapı olarak kullanan gruba Ney’de Yağmur’un babası Ali Sarıgül eşlik etti.Özellikle ilk albümlerine oranla daha bir slov olan bu albümde dinleyicinin her tadı , her rengi yakalaması kaçınılmaz.Sözlerde Ömer Hayam’a , Karacaoğlan’a bile rastlanırken müziklerde de tasavvuf sanatının içimize işleyen melodilerini duymak mümkün. Zaten albümü dinlemeye başladığınızda sizi selamlayan “Gün Doğumu” parçası buna en güzel örnek. Önce piyano sonra ney sizi alıp başka diyarlara götürüyor, gün doğarkenki benzersiz manzara gözünüzde canlanıyor ve zihninizde oluşturduğunuz bu büyülü atmosfer ile birlikte tam anlamıyla bir yolculuğa başlıyorsunuz. Derken farklı tınılar eşliğinde “Beni Benimle Bırak” karşılıyor sizi ve onunla birlikte başka bir dünyada buluyorsunuz kendinizi, zaman kavramını unutuyorsunuz, yer kavramı da mantıksız gelmeye başlıyor. Tam ruhen ve zihnen rahatlayıp, kendinizi bu dünyaya ait hissetmemeye başladığınız anda “Dünyanın Sonuna Doğmuşum” ile irkilip kendinize geliyorsunuz. Bu adamlar haklı demeden edemiyorsunuz. Günlük gerçekleri yüzünüze çarpışlarına bir nevi hayran oluyorsunuz ki hayran kalmamak elde değil. Daha sonra kafanıza bir şeyler dank etmeye başladığında “Cevapsız Sorular” adlı parça giriyor devreye ve birden geride kalan olduğunuz tüm anlar birer birer zihninizi zorluyor tam bu parçanın etkisinden kurtulmaya çalıştığınız bir anda Alper Aga ile seslendirdikleri “Evdeki Ses” yüzünüze kocaman bir gülümseme yerleştiriyor.

Yüzünüzdeki gülümseme “Her Aşk Ölümü Tadacak” ile yerini daha buruk bir ifadeye bırakıyor. O sırada “Şehr-i Hüzün” çalmaya başlıyor ve şarkıyla beraber bir hüzün seli size hakim oluyor.“Şehr-i Hüzün” parçasının ardından “Hayat Bu İşte” ile bir düşünce alıyor sizi. Yaşamak için neden ararken ölmek için bir neden bulduğunuz anlar hatırınıza geliyor.(Hepimizin umutsuzluktan kıvrandığı bu tür anlar olmuştur.)Bu anlarla boğuştuğunuz sırada Karacaoğlan’ın muhteşem dörtlüğü ile “Üryan Geldim” parçası size bu fani dünyanın aslında ne kadar boş olduğunu anlatıyor. Sonrasında başlayan “Tek Yön Seçtiğin Tüm Yollar” ise depresif bir ruh halinde olduğunuz zamanları özetliyor size. Yolculuğunuzun sonuna yaklaştığınız sıralarda “Gecenin Ritmi” başlıyor, ardında ise Ömer Hayam’ın “Ey kör anla bu yer bu gök boş” diye başlayan dizeleri “Hepsi Bir Nefes” parçasında karşınıza çıkıyor ve alınan her nefesin değerini anlamanıza, hayatın yaşadığınız andan ibaret olduğunun farkına varmanıza yardımcı oluyor. Tam hayatın ötesini de düşünmeye başladığınız sırada “Sessizlik Sona Erdi” ile grubun günümüzde olan biten ve yanlış giden her şeye karşı söze döktüğü isyanına ortak oluyorsunuz. Bu çığlık çığlığa isyanları gözlerinizi açmanızı sağlarken bir yandan da çalmaya başlayan “Kaçamak Faslı” duygularınıza eşlik ediyor. Sonrasında çalan “Alışırım Gözlerimi Kapamaya” ise hayattaki yalanlara ne kadar kolay kandığınızı ve hayatın tozpembe gibi bir durumu olmadığını size bir kez daha hatırlatıyor. Yolculuğunuzun son durağı olan “Gün Batımı” parçası ise Ferman’ın müthiş vokali ile sizi duygularınıza hâkim olamayacağınız bir hale sokuyor ve albüme son noktayı koyuyor.

Albümü bir kere dinledikten sonra bir daha dinleyesi geliyor insanın, sizde uyandırdığı duygular her dinleyişinizde ayrı bir vurgu yapıyor zihninize. Ne kadar farklı vurgu yaparsa yapsın albümün özünde barındırdığı hissiyat hiç değişmiyor.

Hatta daha açık konuşmak gerekirse bu albüm bana tam anlamıyla bir insan hayatını anlatıyor gibi geliyor. Doğum, yaşam ve ölüm. Bence bu albümün en kısa şekilde anlatımı budur. Siz hissettiklerimi hisseder misiniz, düşündüklerimi düşünür müsünüz bilemem ama albüm ile ilgili söylediklerimde en ufak bir abartı payı yok, gönlümce albümden bana kalanları paylaştım sizlerle.

Son olarak, hani günlük hayatta çok kullanılır, hep derler ya hiç bir şey 4 4’lük değildir diye. Yanılıyorlar. Bu grup 4 4’lük bu şarkılar, bu albüm 4 4lük ayrıca şunu da ekleyeyim bu yazdıklarımı Ankara konseri sonrasında sıcağı sıcağına yazıyorum ve şunu da gururla söylüyorum performansları da 4 4lük. Mutlaka albümlerini alın, şarkılarını dinleyin ve mutlaka hayatınızda en azından bir kere maNga konserine gidin. Pişman olmayacaksınız ;)


Günün Sözü(Bu sefer dörtlük halinde):


"Ey kör!Bu yer, bu gök, bu yıldızlar,boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!"

Ömer Hayyam


12 Ağustos 2009 Çarşamba

Bizimkiler 'Katil'siz kaldı..

Ah ah .. Şu 2009 nasıl bir yıl oldu böyle.Koca koca emektar çınarlardan devrilen devrilene.. Gazanfer Özcan , Bahadır Akkuzu , Vedat Okyar , Muhsin Yazıcıoğlu , Nezihe Araz , Michael Jackson ve diğerleri.. Eşin dostun yakınını mı istersin konu komşunun akrabasını mı istersin vefat haberlerinin önü arkası kesilmedi. Bu vefat haberlerine ne acıdır ki dün bir yenisi daha eklendi.

Yıllar önce televizyonun başından kalkmayan bir biblodan başka birşey değildim.Sürekli televizyonun karşısında salyalarımı akıta akıta güle oynaya o zamanın dizilerini izlerdim.En çok izlediklerim arasında 'Bizimkiler' vardı. Jenerik müziği bile hala kulağımda.. Jeneriklerini izlemeyi sevmezdim o yüzden siyah filmin üstüne kırmızıyla Bizimkiler yazısını yazarlardı ya onu görünce sevincimden havalara uçardım.Şimdi bilmem kaç yüz tane olan diziler o zaman çok fazla değillerdi belkide iki elin parmaklarını geçmezdi ama az olduğu kadarda özlerdi. Zamanın toyları o dizilerde iyice pişerlerdi, toy oyuncuların yanı sıra usta oyuncuların çokluğuylada ziyafet yaşatırlardı izleyiciye.Özellikle Bizimkiler'de Erdal Özyağcılar , Aykut Oray , Halit Akçatepe , Rutkay Aziz , Savaş Dinçel , Ayşe Sarıkaya gibi birçok usta bir araya gelmişti.Onları izlemek o komşuların trajikomik hallerini görmek gerçekten anlatılmazdı. Sarhoş Cemil'in karısı Sevimden kaçırıp içtiği biraları , dizideki papağanın babacım, babacım diye ötüşlerini , Yönetici Sabri'nin eşi Ayla'nın hıçkırıklarını eminim herkes hatırlıyordur. 14 yıl boyunca beğeniyle izlenen Türk televizyon tarihinin en uzun süre devam eden dizisi olan Bizimkiler bittiği zamandan bu yana setinden geçen bir çok oyuncusunu yitirdi. Orhan Çağman , Güzin Özipek , Savaş Dinçel , Savaş Yurttaş , Yaman Okay , Mehmet Akan , Ayton Sert , Oktay Sözbir gibi değerli sanatçılarının vefat ettiği dizi bir oyuncusunu daha yitirdi.Dizide , hepimizin gönlünde taht kuran katil karanterine can veren Aykut Oray , o babacan adam dün itibariyle hayata gözlerini yumdu. Bizimkiler dizisiyle hayatımıza giren daha sonra Gurbetçiler dizisiyle benim gibi bir çok kişinin gönlüne bir kez daha taht kuran sanatçı kalbine yenik düştü. Geride bıraktığı dizilerle , imza attığı projelerle her zaman kendini sevdirmeyi başardı.O küçüklüğümde izlediğim , o beni mest eden adamın artık aramızda olmadığını öğrendiğim andan itibaren kalbimde bir burukluk , gözlerimde bir ıslanma ki sormayın gitsin. Bizimkiler dizisinin son dönemlerine şahitlik eden biri olarak küçüklüğümün en baba karakterlerinden olan Aykut Oray'ı minnetle ve saygıyla anıyorum.Sizden ricam sesimi duyan birileri varsa , eski günlerin anısına lütfen 13 Ağustos Perşembe günü(yarın) saat 10'da Kadıköy Caddebostan Kültür Merkezinde yapılacak olan anma törenine katılın. Arzu edenler Altunizade Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki cenaze namazına katılıp kabir yeri olan Çengelköy Mezarlığı'na uğurlayabilirler. Lütfen, bizleri yıllarca televizyon karşısında kah güldüren kah hüzünlendiren ve çoğumuzunda anılarını süsleyen bu büyük sanatçıya , bu büyük ustaya olan son görevimizi yapalım.


Günün Sözü :

Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız.
ATATÜRK


svglr.
mrv.



11 Ağustos 2009 Salı

Bambaşka Bir Milli Mücadele Anlayışı : Eurovision..

Yıllardır ölüm kalım meselesi haline gelen Eurovision, katılan ülkelerin şovlarına ev sahipliği yapıyor.Katılan yarışmacılar ülkelerini temsil ettikleri için büyük bir sorumluluk altında kalırken aynı zamanda da hemen hemen tüm vakitlerini bu ciddi organizasyona hazırlanmak için hacıyorlar.Peki yaptıklarına , verdikleri emeğe değiyor mu ? Şöyle bir düşünelim yıllar önce bir kaç puan alınca sevinen Türk halkı kör talihini Sertap Erener'in birinciliği ile yendi.Şarkı ve kareografi unutulmazdı. E haliyle farklı bir koreografi ve farklı bir şarkı ülkemize birinciliği getirdi. Ya sonralar.. Elbette emek harcandı , elbette debelenildi ama sonuçlar beklentilerimizin altında oldu. Tamam her sene birincilik istemiyoruz ama hak etmeyen şarkıların o mükemmel(!) Eurovision hediyesini almasını da hazmedemiyoruz.Slov olup sade bir şov yapan ve birinci olan şarkılarda elbette bir bit yeniği aramak kaçınılmaz.Bu durumun biti de elbetteki ülkenin politik durumu oluyor.Ülkelerinin müzikleriyle yarıştığı böyle bilindik br yarışmada politika illetinin olayı allak bullak etmesi gerçekten anlamsız.Komşuluk ilişkileri cart ilişkileri, curt ilişkileri derken...Şarkılar ve sanatçılar değil ülkeler yarışır hale geliyor.Sonuç ne mi? Sanatçı ve devlet emek , zaman ve para 3lüsünü heba ederken elde kalan koca bir HİÇ ile yetinmek zorunda kalıyor.Ne hoş değil mi.Milli meselemiz olan Eurovision daha az umur seviyesine layık bana kalırsa.Başarı dileklerimiz baki fakat sanatçılarımızın harcanması söz konusu hemde bir hiç uğruna.Bu yüzden Eurovision'a tamamıyla negatifim.Türk'üm Türklerin başarılarıyla gurur duyuyorum ama bu yarışmayı bu kadar önemsememizide bir türlü anlayamıyorum.

Günün Sözü:

"Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir."

Pascal




svglr.
mrv.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

MJ Anısına..




Ben pek bilmem ama annemlerin zamanında tam bir idolmüş Michael Jackson.Thriller döneminde herkes Thriller dansını yapmaya çalışırmış.Smooth Criminal'ı başa sarıp sarıp dinlerlermiş.Her çektiği video klip dört gözle beklenirmiş.Hele ki İstanbul'da konser verdiği zaman tam bir rüya gibiymiş.Sahnede devleştiğini söylüyor annemin konseri izleyen arkadaşları.Ben o zamanlar altı bağlı gezen bir canlı olduğumdan bilmiyorum tabii..Vay be.

Michael Jackson , benim aklımın erdiği yıllarda haklı veya haksız birçok skandalla boğuşmaya başladı.İşte o zamanlar kimse Jackson'ın, hayata bu kadar çabuk veda edeceğini hesaba katmıyordu.
Adı skandallarla gündeme gelse bile her defasında aklanıyordu fakat ne çare.İnsanoğlunun kalbi bir kere kırıldı mı kırılıyor işte.Yakınları bunca olayın ardından Jackson'ın içine kapandığını söylediler birçok yerde. Haklı, içine kapanmayıpta ne yapacaktı. Medya, yaşarken o kadar üstüne gitti ve kamuoyuna Michael Jackson'ın gerçek yüzünü göstermemeye , aslında onun ne kadar iyiliksever biri olduğunu unutturmaya çalıştı ki insanlar sanatçını özünü unuttu.Zavallı adam o kadar çok yardım projesine imza attı, çocuklar için o kadar çok iyilik yaptı ki sonucunda ona çocuk tacizcisi damgasını vurdular. Peki medyanın sakladığı Michael Jackson esasında nasıl biriydi.
Okuduğum haberler , izlediğim röportajları sonucunda kısaca anlatayım. Michael çocuksu ruhunu kaybetmeyen, çocukları çok ama çok seven , evi Neverland'de ülkenin her yerinden gelen çocukları ağırlayan, bir sürü hastlıklı çocuğun tedavi olmasını sağlayan , birçok yardım projesinde yer alan, dünya barışının gerekliliğini son nefesine kadar savunan biriydi. Sahnede çizdiği star imajının tam tersi, özünde bir meleğe ev sahipliği yapan bir insandı.(bana göre)Peki onun bu özelliklerini kim biliyordu ? Michael Jackson dendiği zaman çoğu insanın aklına önce çocuk tacizi davası sonra efsanevi moonwalk dansı geliyordu.Peki bu adam bunu haketti mi? İyiliğine karşılık olarak medyanın yaptıkları bu adamı yıpratmadı mı? Yardımcılarına varana kadar hiçbir yönden yüzü gülmeyen Jackson daha henüz kendini toparlamış ve turne çalışmalarına başlamıştı ki acı haber geldi."Michael Jackson hayata gözlerini yumdu" Bu efsanevi sanatçının kalp krizi geçirdiği dünya basınına ölüm sebebi olarak yansıdı , daha sonra sebebi ilaç dendi ve doktoru arama çalışmaları başladı.Doktor bulunur mu bulundu mu bilemiyorum ama bildiğim şey Jackson'ın bir cinayete kurban gittiği. Daha yapacağı çok iş olan bir çok projesini yarım bırakan Jackson hayattayken iyiliklerine karşılık hep sırtından bıçaklandı.Ölümünden sonra insanlar esasında sanatçının nasıl bir kimliği olduğunu öğrendi fakat iş işten geçmişti. Keşke yaşarken kıymeti bilinebilseydi de kalbi bu kadar çok kırılmasaydı.Şuan dünya üzerinde başka bir Michael Jackson yok ve hiçbir zamanda olmayacak.Ne yazık ki ona iftira atanlarında yaptıkları yanlarına kar kalacak.Umarım öldükten sonra huzur bulmuştur.Mekanı cennet olsun.

Günün Sözü:

"If you wanna make the world a better place
Take a look at yourself and then make a change"
(Dünyayı daha iyi bir yer yapmak istiyorsan
kendine bir bak ve sonra bir değişim yap)

Michael Jackson




svglr.
mrv.

9 Ağustos 2009 Pazar

Başlıyoruz.

Herşeyin bir başlangıcı var elbette. Bana da bugün kısmetmiş.

Sabah uyanıp sıkıcı bir yemek yeme faslının ardından gazeteye göz atmak için salonun baş köşesine kuruldum ve önce Sabah'ın insan kaynakları ekinden okumaya başladım.(Ne alakam varsa insan kaynaklarıyla..)İlk sayfasında bloglardan ve insanların bloglara rağmet ettiğinden falan bahsediyordu.Meğer benim başından beri birşeye tutmadığım hatta gereksiz dediğim blog olayından millet para kazanıyor üstüne üstlük iş bulup ev geçindiriyormuş.E hal böyle olunca bende olaya el atıp blog yazmaya başlayayım dedim.Maksat para kazanmak, iş bulmak değil.Hem çapım ne ki para kazanayım yada iş bulayım.Maksat eğlenmek,eğlendirmek, internet başında yapacak birşey bulamayıp oyunlara saldırma huyumu değiştirmek, burada güncel şeyleri yazmayı bahane edip güncel olayları ta
kip edebilmek..Bu listeyi uzatmak mümkün.
Gel gelelim zoruma..
Ne zorum vardıda yazmaya başladım öyle değil mi ?
Herkes yazıyor benim neyim eksik zihniyeti ve çenemi yormayıp parmaklarımı yorayım düşüncesi bu başlangıcımı yapmama ekten olan zorlar listesinde.Ha bir de okuduğum haberde yer alan istediği işe giren adamın hikayesini kıskanma durumu var ondan söz etmiyorum bile.Kim bilir beni de biri keşfeder.Her neyse yazılarıma bütün gevezeliğimle devam edeceğimi ve elimden geldiğince de her gün yazacağımın müjdesini verip hepinizi selamlıyorum.




yazımı okuyanlara bunlar da bonus..

Günün Sözü:

Gülümseyin.
Gülmek,dünyadaki en büyük kazançtır.Asla vergilendirilemez.
Hem maliyeti sıfırdır.
Hem de değerine pa
ha biçilmez.




svglr.
mrv.