29 Ekim 2010 Cuma

Engelsiz Yaşam


Dün değil ondan önceki gün yani ayın 27sine denk geliyor, yorgunluktan ölüyorken arkadaşlarla sürpriz bir şekilde Yıldız Teknik Üniversitesi Kalite ve Verimlilik Kulübü ve İşitme Engelliler ve Aileleri derneği işbirliği ile organize edilen yardım konserine gitmeye karar verdik. Teoman ve Kolpa'nın sahne alacağı konserin nasıl bir atmosferde geçeceği merakı ile 7.30 civarında yola çıktık. Yağmur bir yandan trafik bir yandan.. Tophane, Beşiktaş arasını bir buçuk saat gibi bir sürede kat ettik. Konser alanına vardığımızda Kolpa sahnedeydi. Bu havada açık hava konseri olduğundan herkes dizine kadar çamura battı. Bu kısım tam rezillikti 2 gündür halen ayakkabımdan çamur temizlemeye çalışıyorum. Hadi çamurdan bataklığa dönen alanı geçtim, yağan yağmurla sıçana dönen bizleri ne yapalım. Neyse ki Kolpa sahnede coşturdu insanları, ardından da Teoman. Herkes halinden memnundu. Yani öyle gördük en azından. Ayrıca biz de halimizden memnunduk. Daha henüz sıçana dönmemişken Kolpa'yı doya doya izledik. Yalnız olay şu ki geç kalmışız, hatta o kadar geç kalmışız ki sadece 5 şarkı dinleyebildik. Bu üzücü bir olaydı. Çektiğim fotoğrafların silinmesi, makinemin ıslanması falan da cabası. Ama güzel miydi? Güzeldi elbette.
Kolpa sahneden indi, buna üzülen yağmur daha kuvvetli yağmaya başladı. E tabi biz de komik bir şekilde ıslanmaya devam ettik. Sonrasında kuliste sıçan halimizle Kolpa'yı ziyaret etmemizin ardından Teoman'ı beklemeye başladık. Şaşırtıcı olan benim Teoman'ı ilk kez izleyecek olmamdı ve heyecanlandığım kadar vardı performansı. Şarkılarını dinledikçe ve performansının tadını aldıkça bitmesin bu konser diye içimden geçirirken, sırılsıklam olmuş üstüm başım bitse de gitsek artık diye cıyak cıyak bağırıyorlardı resmen. Hiç bir kuru yerim kalmamıştı ama Teoman sahnede 'Şimdi ölmek istemem..' diye Çoban Yıldızı'nı söylerken ne yağmur ne başka bir şey etkileyemedi beni. Şarkıyı duyunca gözlerim doldu, sonra aklıma şarkının klibinde oynayan Deniz Gönenç Sümer'in genç yaşta hayatını kaybetmesi geldi.(Mekanı cennet olsun..) Buruk buruk şarkıyı dinledikten sonra ardı ardına söylediği şarkılar ile ne keder kaldı ne hüzün. Hopladık, zıpladık, bir güzel eğlendik. Konser biter bitmez de trafik çilesini bir daha çekmemek adına hemen koşarak taksiye bindik ve yurdun yolunu tuttuk.

Gerçekten yağmura, çamura rağmen güzel bir geceydi. Konser gelirinin engelli çocuklar yararına kullanılacak olması ayrı bir güzeldi. Emeği geçen herkesin eline, koluna sağlık..

27 Ekim 2010 Çarşamba

Geri Dönüş..

Başlığı 'geri dönüş' diye atmamın tek nedeni, blog olayına tekrardan başlayıp her önemli olayı ya da başka bir değişle event'i paylaşmak, anlatmak aktarmak. Bu gün resmi olarak bu hareketime başlıyorum zaman bulamasam da zaman yaratmak için elimden geleni yapacağım. Hadi bakalım.. Kaldığımız yerden devam :)

13 Ağustos 2010 Cuma

13.Cuma

Hoş yahu. Bugün bitsin diye neler yaptım anlatılmaz. Ve işte bitti. Yerleştirme illeti ile uğraştık. Yerleşmesine yerleştik ama bakalım sonu nereye varacak. Bu işler kısmet der geçerim. Blogumu da küçük çaplı bir twitter hesabına çevirip kayıplara karışırım. Herkese iyi geceler olsun.

mrv.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

9 Ağustos 2010..

Bugünün benim için bir önemi yok. Ama tekrardan yazma düşüncesi hoşuma gitti ve başlamak istedim. Ne yazacağımı bilmeden 1 yıl aradan sonra tekrar bloguma uğramak gerçekten çok eğlenceli. Kelimeler dökülürken "acaba yazıda neden bahsetsem" sorusunun beynimin bir köşesinde yankılanması ve cevabını bilmemem herşeyi daha bir gizemli kılıyor. Dökülen kelimeler bakalım yazıyı nereye götürecek ya da nerede kangren olup yazıyı noktalayacak.

Öncelikle garip bir şekilde tanıştığım ama iyi ki tanımışım dediğim bir insanın doğum günü bugün onun doğum gününü kutlamak istiyorum. Levent Bahtiyar. İyi ki var ve iyi ki doğmuş. Doğum günü kutlu ve mutlu olsun.

Şimdi biraz kafa ütüleyeceğim.Bol bol kendimden bahsedeceğim. Neden mi? Çünkü yarın hayatıma yön verecek bir sınava gireceğim ve heyecanımı yatıştırmak için birilerinin başının etini yemeliyim. Ne mutlu ki bu şanslılar sizlersiniz.

Yıllardır sahne sanatlarına olan ilgim, ilgi olmaktan daha başka bir boyutta ilerleyince "bu konuda ne yapabilirim, nasıl bir yol izlemeliyim" soruları hep zihnimde karşılaştığım ama cevaplarını bir türlü edinemediğim sorular halini aldı. Bu soruları zihnimden uzaklaştırmanın tek yolunun onları cevaplandırmak olduğunu biliyordum. Ona sordum, buna sordum, kendimle kavga ettim ama bir türlü soruları bulduğum cevaplarla yok edemedim. Bir yerde yanlış vardı. Gel zaman git zaman bir ablama bu soruları sorma fikri cazip geldi ve bir maille ayrıntılı bir şekilde ne düşündüğümü ve bu düşüncelerim doğrultusunda ne yapmam gerektiğini sordum. Sahne sanatlarına karşı olan ilgim ilgi olarak kalmamalıydı, ben de sahne sanatlarına katkı sağlamalıydım.Bu katkı ufakta olsa büyükte olasa bir katkım olmalıydı. Bu ablama kaygılarımı ve düşüncelerimi ayrıntılarıyla anlattım hatta okulunu mu okusam diye de ona sordum. Onun bilir kişi olduğunu biliyordum. Onun ise cevabı "Bu işin okulunu düşünüyorsan Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi'ni tavsiye ederim" oldu. Bilgi üniversitesi... Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi... Bölüm adıyla cezbediciydi. Bu tavsiye üzerine beni aldı bir araştırma aşkı. Bilgi Üniversitesini araştırdım. Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi bölümünü araştırdım. Bol bol lisedeki rehberlik öğretmenimin başının etini yedim. Canım hocam dayanamayıp Bilgi Üniversitesi Ankara Ofisi ile irtibata geçti ve benimde ismimi vererek "öğrencim başımın etini yiyor mutlaka okula tanıtıma gelmelisiniz" dedi. Ankara ofisinden Ozan bey ve İstanbul'dan Murat bey ve bir başka yetkili bir bayan okulumuza geldi. Sunumu Murat bey yaptı ve benim Bilgi Üniversitesi'ne karşı olan bütün duygularım katlandı katlandı ve katlandı.. Sunum üniversite tanıtımından çok kariyer planlamaya dairdi ve bu durum okulumuza sunuma gelip de "Bizim üniversitemiz şöyle.. Kampüsümüz böyle.." diyen diğer bütün üniversitelerden Bilgi Üniversitesi'nin farkını ortaya koyuyordu. Nitekim bu sunum sayesinde benim dışımda bayağı bir hayran kitlesi oluştu okulda. Ben zaten başından beri hayran olduğum için saymıyorum kendimi. O günü hiç unutmuyorum dönüm noktalarımdan biriydi. Murat beyle tanışmam Ozan beyin kartını almam ve sonrasında hayatım için artık keskin çizgilerle hedefimi belirlemem. Bilgi Üniversitesi, Sahne ve Gösteri Sanatları bölümü. 2 yıldır hedefimde en ufak bir sapma ya da şu üniversiteye de bir bakayım gibi bir durum olmadı. 2 yıldır odamın duvarlarında Bilgi Üniversitesi'ne dair haber kupürleri, gazete reklamları durur. Motivasyon kaynağımdır onlar. Hedefimi gözümün önünde tutmamı sağlayan materyaller onlar.

Neden anlattım bunca şeyi dedim ya kafa ütüleyeceğim çünkü heyecanlıyım. 2 yıldır istediğim ve hayalini kurduğum hedefime son bir adım kaldı. Yarın saat 10.00'da Santral Kampüsü'nde sınava gireceğim ve bu geleceğim için ÖSS'den daha belirleyici bir sınav benim için. Heyecanlıyım. Ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim yok. Elimden gelenin en iyisini yapacağım konusunda kendimi inandırıyorum ama aslında en iyisi diye bir durum yok kötüyü bilmeden iyisini nasıl yapacağını da bilmiyor insan. Neyse bu yazı uzar gider. Bu gece yolcuyum İstanbul'a doğru.. Umarım güzel haberlerle dönerim ve "Bilgi'li Olmak" başlığı altında mutluluğumu paylaşırım. Geri döneceğim güne kadar kendinize iyi bakın.

Günün Sözü:

"Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez."

Montaigne


svglr.
mrv.